NUMARALI
HADİS-İ ŞERİF:
109 - (1044) حدثنا
يحيى بن يحيى
وقتيبة بن
سعيد. كلاهما
عن حماد بن
زيد. قال يحيى:
أخبرنا حماد
بن زيد عن هارون
بن رياب.
حدثني كنانة
بن نعيم
العدوي عن قبيصة
بن مخارق
الهلالي. قال:
تحملت حمالة.
فأتيت رسول
الله صلى الله
عليه وسلم
أسأله فيها.
فقال: "أقم
حتى تأتينا
الصدقة. فنأمر
لك بها". قال:
ثم قال: "يا
قبيصة ! إن
المسألة لا
تحل إلا لأحد
ثلاثة: رجل
تحمل حمالة
فحلت له
المسألة حتى
يصيبها ثم
يمسك. ورجل
أصابته جائحة
اجتاحت ماله
فحلت له
المسألة حتى
يصيب قواما من
عيش (أو قال سدادا
من عيش). ورجل
أصابته فاقة
حتى يقوم
ثلاثة من ذوي
الحجا من
قومه: لقد
أصابت فلانا
فاقة. فحلت له
المسألة. حتى
يصيب قواما من
عيش (أو قال سدادا
من عيش) فما
سواهن من
المسألة،
ياقبيصة !
سحتا يأكلها
صاحبها سحتا".
{109}
Bize Yahya b. Yahya ile
Kuteybetü'bnu Saîd ikisi birden Hammâd b. Zeyd'den rivayet ettiler. Yahya
(Dediki): Bize Hammâd b. Zeyd, Hârûn b. Riyâb'dan naklen haber verdi.
(Demişki): Bana Kinânetü'bnu Nuaym El-Adevî'den, o da Kabîsatü'bnu Muhârık-i
Hilâlî'den naklen rivayet etti. Kabîsa şöyle demiş:
Birine kefil oldum da bu
husûsda bir şeyler istemek üzere Resulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)'e
geldim. Bana:
«Biraz bekle bize sadaka
gelsin de sana ondan verelim.» dedi. Sonra şunu söyledi:
«Yâ Kabisa! Şüphesiz ki
üç sınıf insan'dan her biri müstesna olmak üzere dilenmek hiç bir kimseye helâl
değildir. (Şöyle ki);
1- Kefalet altına giren
kimseye o malı elde edinceye kadar dilenmek helâldir. Sonra bundan vazgeçer.
2- Bütün malını helak
eden, bir felâkete maruz kalan kimsenin geçim ihtiyacını temin edinceye kadar
—yahut hacetini giderinceye kadar— dilenmesi helâldir.
3- Fakr-u zarurete düçâr
olan, o derece ki Kavmü kabilesinden aklı başında üç kişinin: Gerçekten filân
fakir düştü diye şahadette bulunacakları kimsenin geçim ihtiyâcını temin
edinceye kadar —yahut hacetini giderinceye kadar— dilenmesi helâldir.
Dilenmenin bundan ötesi
Yâ Kabise haramdır. Dilenen onu haram olarak yer.»
İzah
Hamâle: Kefalet demektir.
Burada ondan murâd iki kişinin veya iki kabilenin arasını bulmak, onları
barıştırmak için mal vermeyi üzerine almasıdır. Böylesi üzerine aldığı malı
bulamazsa dilenmesi mubah olur. Kendisine zekât da verilebilir. Yalnız aracılık
ettiği hususun şer'ân masiyet olmaması şarttır. Râvi Nebi (Sallallahu Aleyhi ve
Sellem)'in:
«Geçim ihtiyâcını temin
edinceye kadar» mı yoksa: «Yahut hacetini giderinceye kadar» mı buyurduğunda
şek etmiştir.
Resulullah (Sallallahu
Aleyhi ve Sellem)- «Kavmü kabilesinden aklı başında üç kişinin gerçekten filân
fakır düştü diye şahadette bulunacakları...» ifâdesi ile o kimsenin fakirliğine
ehlî hıbre şahadet edeceğine işaret buyurmuştur. «Kavmü kabilesinden- ve «aklı
başında» tâbirleri de bunu göstermektedir. Çünkü; Malını gizli tutmak insanın
âdetidir. Onu ancak yakınlarına bildirir. «Aklı başında» kaydı şahidin akıllı
olmasını şart koşmaktadır.
«Sühten» kelimesi
muzmer bir fiilin mefûlü olmak üzere nasbedilmiştir. Bu fiil «itikat ederim»
yahut «yenir» diye takdir olunur. «haram olduğunu îtîkât ederim.» yâhut «Haram
olarak yenir.» demektir.
Müslim'den başkaları bu
kelimeyi «Suhtün» şeklinde rivayet etmişlerdir. Bu rivayete göre fiil takdirine
hacet yoktur. Cümlenin mânâsı: «O haramdır» demek olur.
Şâfiîler'den bâzıları
bu hadîsin zahiri ile istidlal ederek fakirliği ispad için üç kişinin şahadette
bulunmasını şart koşmuşlardır. Cumhûr-u ulemâ' ya göre ise zinadan gayrı
şahadetlerde olduğu gibi burada da âdil iki erkeğin yahut bir erkekle iki
kadının şahadeti kabul edileceğine kaail olmuşlardır. Onlara göre bu hadîste
beyân edilen âded vücûb değil istihâb içindir. Yâni bir kimsenin fakîr olduğunu
isbâd için iki kişinin şahadette bulunması şart; üç kişinin şahadeti ise
müstehâbdır.
Nevevî diyor ki: «Bu
hadis fakirlik iddiasında bulunan kimsenin malı olduğu bilindiğine haml
edilmiştir. Böyle bir kimsenin sıf( benim malım telef oldu, fakir düştüm)
şeklindeki iddiası mahkemece kabul edilemez. Kendisinden şâhid ve isbâd
istenir. Fakat malı olduğu bilinmeyen kimseden şâhid istenmez. Bu hususta yemîn
verdirmek sureti ile iddia edenin sözü kabul olunur.»